8 Ağustos 2009 Cumartesi

........Virdler Neye Göre Belirlenir?

Soru: Tarikatlardaki tesbihat ve zikir sayısı neye dayanılarak tespit edilmiştir?


Tasavvufta hedef, kalbi gafletten uyandırıp Yüce Allah’a bağlayarak ebedi huzuru elde etmektir. Bunun en önemli yolu, kalbi devamlı zikirle meşgul etmektir, bu ise ancak belli bir manevi yolu takip ederek öğrenilebilecek zor bir süreçtir. Zira şeytan daima bizi dünya ile meşgul etmeye ve Allah’tan gafil kılmaya uğraşmaktadır. Kur’an-ı Kerîm’de pek çok yerde Allah Teâlâ’nın zikr edilmesi (hatırlanması) emredilmiştir. Hatta Allah Teâlâ kendisini zikredeni zikredeceğini bildirmiş ve “Siz beni zikredin; ben de sizi zikredeyim.” (Bakara, 152) buyurmuştur. Kur’an-ı Kerîm’e göre akıllı ve uyanık olanlar her durumda Allah Teâlâ’yı zikredenlerdir: “O gerçek akıl sahipleri, ayakta (yürürken) otururken ve yanları üzere yatarken (bütün hâl ve zamanlarında) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler.” (Âl-i İmran, 161)

Bu konuda pek çok hadisi şerifte varid olmuştur. “Kulum beni zikrettiğinde, ben onunla beraberim. Kulum beni gizlice içinden zikrederse, ben de onu özel olarak zatımla zikrederim. O beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde (meleklerimin arasında) zikrederim.”

Bu ayetler ve hadislerde yapılacak zikir miktarı açık olarak belirtilmemiştir, tarikat kurucusu büyük Allah dostları mezhep imamlarının fıkıh konusunda yaptıklarını maneviyat sahasında yapmışlar ve Peygamber Efendimiz’in manevi hayat ile ilgili söz ve amellerini Kur’an ışığında değerlendirerek bize değişik reçeteler sunmuşlardır, zaman ve zemine göre insanı Allah Teâlâ’ya yaklaştıracak zikir çeşitleri ve miktarını tespit etmişlerdir. Bir örnek vermek gerekirse Peygamber Efendimiz günde en az yetmiş; bir diğer rivayete göre de en az yüz kere istiğfar çektiğini yani estağfirullahel azim dediğini bize bildirmiştir. Hemen her tarikatta istiğfar çekmek virdin bir parçasıdır. Yine Peygamber Efendimiz kendisine sık sık selat u selam getirmemizi müminlere tavsiye etmiştir. Bundan dolayı bütün tarikatlarda Hz. Peygamber’e selat u selam getirmek virdin önemli bir parçası olmuştur. Keza Hz. Peygamber lezzetleri yok eden ölümü çokça düşünmemizi tavsiye eder. Buradan yola çıkarak Nakşîler her seher vakti Rabıta-i mevt (ölüm tefekkürü) yaparlar. Şüphesiz bu zikir ve virdleri bir Müslüman hiçbir tarikata girmeden de yerine getirebilir, ama düzenli şekilde bunları yerine getirmek ancak belli bir manevi yolun reçetesini takip etmekle olur.

Tarikat takva yolu olduğu için yani Hz. Peygamber’in her tür hal ve sözlerine uymak olduğu için sufiler aynı şekilde teheccüd, kuşluk ve evvabin namazı gibi maalesef bugün neredeyse ismini bile unuttuğumuz namazları günlük hayatın bir virdi gibi görmüşler ve mü­ritlerden bunları yerine getirmelerini istemişlerdir.

Soru: Kadınlar özel hallerinde tesbih çekebilirler mi?Manevi dersleri olan hanımefendiler özel günlerinde tesbihatlarını çekebilirler fakat evratları içinde okumaları gereken sureleri okuyamazlar. Bunun bir istisnası ise Fatiha suresi’dir, bu sure dua niyeti ile okunabilir.

Soru: Mürşid-i kâmil, vazifesini yapmayan, dünya işlerini dalmış müridi tarikattan atabilir mi?

Mürşid-i kâmilin vazifesi, müridleri eğitmek ve onları kâmil hale getirmektir, yoksa bu makam aforoz makamı değildir. Nitekim Hz. Peygamber hiçbir sahabesini İslam dışına atmamış onları kendinden uzaklaştırmamıştır. Hatta münafıklar bile hayatta iken Müslüman muamelesi görmüştür.

İnsanları kendi fıtratımıza uymadığında hemen yanımızdan uzaklaştırmak nefsanî bir harekettir. Zira nefs daima övülmek ve hoş tutulmak ister, kendisini kıran veya kendisine saygıda kusur edenlerden hemen intikam almak ister. Hâlbuki Kuran-ı Kerim cahillere uyulmamasını, onlara af ve müsamaha ile muamele edilmesini tavsiye eder. Maneviyat yolunda bu tür eziyetlere sabredebilmek gerçekten zor bir iştir ve her insana da nasip olmaz. Bazı müslümanlar hatta bazı sufiler, dünyada cennet hayatı yaşamayı beklemektedirler. Bu ham hayaldir Müslüman için bu dünyada rahat yoktur. İnsanların eza ve cefalarına sabırla katlanmak gerekir. Peygamber Efendimiz kendine kaba davranan bedevileri hep hoş görmüş, yakasına sarılarak sert bir şekilde kendisinden Beytü’l-malden gıda isteyen bir insanın da talebini yerine getirmiştir. Bu sebeple bizler Allah’ın Habîbini örnek almalı ve insanları yanımızdan kovma kolaycılığına gitmemeliyiz. Hele bazı gafil, sözüm ona İslami fırkalar gibi insanlara en basit olayda kâfir veya münafık damgasını vurmak çok yanlıştır. İyi bir Müslüman bu tür yanlış davranışlardan son derece uzak durmalıdır.

Bununla birlikte eğer mürid hal ve hareketleri ile başkalarına zarar veriyor hale gelmiş ise bu durumda mürşid ondan uzak kalabilir. Bu tutumu ile hem o müridi uyarmış, hem de onun zararından başkalarını korumuş olur.

Soru: Haftalık sohbetleri cd veya videodan dinleyerek yapabilir miyiz?
Özellikle Nakşi yolunda sohbetlerin çok özel bir yeri vardır. Sohbet sadece haftada bir kere insanların bir araya gelip, birkaç sayfa kitap okuması değil, manevi terbiyenin gerçekleşmesinin önemli bir yoludur. Sohbet ortamında bir füyûzat alışverişi olur. Sohbet yapan hoca efendiler, ana merkezden aldıkları füyûzatı dinleyenlere dağıtırlar. Ayrıca sohbete katılanlardaki güzel hasletler birbirine sirayet eder. Bu sebeple sohbet sadece basit bir dinleme hadisesi değildir. Sohbet diğer ihvanla hal paylaşımı demektir. Bütün bunları sadece cd veya videodan elde etmek mümkün değildir. Bu sebeple sohbette cd dinlemek normal vazife yerine geçmez, sohbet ancak usulüne uygun olarak klasik eserlerde tarif edildiği şekilde yapılırsa tam etkili olur. Sohbetleri terk ederek sadece görüntülü bir malzemeyi sohbet yerine ikame etmemek şartıyla Allah dostlarının sohbetlerini teyp, cd ve videodan dinlemek faydalıdır.

Hiç yorum yok:

HOŞGELDİNİZ....

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN...
SORSA BİLİRDİ, BİLSE SORARDI...