12 Temmuz 2008 Cumartesi

EĞİTİM VE TASAVVUF

"Nefsi (insan benliğini, kişiliğini) düşün… Onun nasıl (yaratılış) amacına uygun şekillendirildiğini… Nasıl ahlâkî zaaflarla olduğu kadar Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını... Her kim nefsini arındırırsa, kesinlikle saadete erişecektir. Onu (fenalıklara) gömen ise hüsrandadır.” (91/Şems, 7-10)

İnsân-ı kâmil:

Eğitim/terbiye, en genel mânâda, “bir şeyi tedrîcen (basamak basamak, yavaş yavaş) geliştirerek kemâline ulaştırmaktır.” İnsanda fıtrî olarak mevcut bulunan kemal sıfatları geliştirip nâkıs özellikleri azaltmaktır.

Tasavvuf, insan ilmidir. İnsan hakikatlerinin kapısıdır. Tasavvufun hem konusu hem de gayesi doğrudan insanla ilgili olduğu için insan, insan psikolojisi, terbiyesi ve yönlendirilmesi açısından ortaya koyduğu esaslar asırlardan beri konu ile ilgilenenlerin dikkatini çekmiştir.

Tasavvuf insana önce kendini, ardından Rabbini tanımayı öğretir, rûhî hayattaki nefsânî (iç) problemleri çözmeye çalışır, insanın insanlarla ilişkilerindeki problemlerine çözümler üretir ve ferdi rûhî olgunluğa eriştirmeyi hedefler.

Nurettin Topçu; “İslâm’ın ideali, insan idealidir. İnsan ideali ise kalp tekniğine muhtaçtır.” demektedir. Nitekim insanın nefsini ve rûhunu alâkadar eden her hususla ilgilenen tasavvuf, öncelikle nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesi sayesinde ham insandan kâmil insan hüviyetine ulaşma seyrinde şâhid olunan merhale ve hâlleri mevzû edinir.

Seyyid Hüseyin Nasr’ın ifadesiyle, tasavvufun amacı; “İnsanın, varlığının bütün genişliği ve derinliği ile, evrensel insanın (el-insânu’l-kâmil) tabiatında mündemiç bulunan enginliği içinde bütünleşmesidir.” Hz. Peygamber’e tam bir ittibâ ile “insan-ı kâmil” yetiştirmektir.

İnsanın bütünlüğü

İnsandaki ‘organik’, ‘zihinsel’ ve ‘ruhsal’ olmak üzere üç boyut birbirinden bağımsız değildir; birlikte etkindir. Birinin eksikliği diğerlerini de eksik kılar. Bu nedenle amaç, her üç boyuta da hitap edebilecek, çatışmalara yol açmayacak; aksine aralarındaki uyumu sağlayacak veya sürdürecek bir yapılanmaya sahip olmak zorundadır.

Tasavvuf, hakîkatte bir insan ilmidir. İslâm ilimlerine mensup olan hiçbir âlim, insanı tasavvufun anladığı kadar iyi, güzel ve mükemmel olarak anlayamamıştır. Buna sebepledir ki tasavvuf, eğitim alanında da derin bir etki meydana getirmiştir. Zira onun başlıca çabası, sahip olduğu tüm gizli yeteneklerini (potansiyel) gerçekleştirip mükemmelleştirinceye değin, bireyi bir bütün olarak eğitmektir. Zaten ancak bütünlüğünü koruyarak insan velî olabilir.

İslâm eğitim düşüncesi ve Tasavvuf

Allah Teâlâ, peygamberi Hz. Muhammed’in(sav) temel görevinin eğitim ve öğretim olduğu bildirmektedir: “Size aranızdan öyle birisini peygamber gönderdik ki, âyetlerimizi okuyacak, sizi tezkiye edecek, size Kitâbı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek.” (2/Bakara 151)

Hz. Peygamber’in, âyette belirtilen eğitim görevleri arasındaki “tezkiye etme” ve “hikmeti öğretme”yi, İslâm eğitim tarihinde tasavvufun üstlendiği bilinmektedir. Hatta; hikmetin öğretilmesiyle birlikte zikredilen “Kitâb’ın öğretilmesi” ve “bilinmeyenlerin bildirilmesi” dahi tasavvufla yakından ilişkilidir.

Tasavvufî eğitimde yetiştirilmek istenen insan tipi ‘ideal bir dindar’ kişidir. Bu sebeple, tasavvufî eğitimden geçmiş ve bu eğitimi başarıyla ikmal etmiş bir şahsa “insan-ı kâmil” denmektedir. İnsan-ı kâmil, din adına şahısta aranan bütün ideal vasıflara sahip olmak mânâsındadır. O halde tasavvufî eğitimin yetiştirdiği insan tipi, dinin de yetişmesini arzu ettiği tiptir denilebilir.

İslâm dini, kendi perspektifinden genel bir eğitim için kaideler ve ölçüler vazederken, tasavvufî eğitim ise, özel bir eğitim programını gerçekleştirmek için seferber olur. İnsanlar kabiliyet ve güçleri itibâriyle muhtelif seviyelerde yaratılmışlardır. Tasavvuftaki eğitim, sâlikin kalbî kabiliyet ve güçleri ile mîzâcına göredir. Tasavvufta sâlike, fertten ferde değişen terbiyevî metotların kullanılması yolu kabul edilmiştir.

“Tasavvufî eğitim, din eğitiminin psikolojik zeminine daha çok ağırlık veren tâlî bir eğitim sistemidir. Çünkü tasavvufî eğitim, din eğitiminin bir parçasıdır.” denilmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki tasavvufî eğitimde “mürid” adını verdiğimiz öğrenci, söz konusu eğitimden geçmeden önce, “şeriat” denilen dinin zâhirî hükümlerini öğrenip tatbik etmek zorundadır. Tabiîdir ki, bu da ciddi bir din eğitimi ve öğretimi gerektirir. Dolayısıyla tasavvufî eğitim, din eğitiminin ileri bir merhalesidir.

TALHA SÖYLEMEZ

Hiç yorum yok:

HOŞGELDİNİZ....

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN...
SORSA BİLİRDİ, BİLSE SORARDI...