12 Eylül 2009 Cumartesi

TEVBE

........
Tövbe (=Tevbe): Sözlükte “dönmek” demektir. Istılahta ise kabahatinden, kabahat olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmek ve vicdanında meydana gelen çirkinliğinden dolayı terk etmek anlamına gelir.1 Tövbe, günah duygusuyla, benliğin bir hesaplaşması ve kişinin kendisini yenilemesidir. Bu anlamda tövbe, Allah’ın gazabından lütfuna, hesabından rahmet ve inayetine sığınma demektir.
Tövbe, Hz. Adem’le başlamış, nefis ve şeytana karşı kulluğun bir göstergesi olarak kıyamete kadar da devam edecektir.
Nasûh kelimesi ise sözlükte “en halis, en safi ve en içten” anlamına gelir. Ayrıca bu kelime yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı ıslah eden ve hiçbir gedik bırakmayacak şekilde onaran manasını da içine almaktadır. Şu halde tövbe-i nasûh, hüsn-i niyet ve hulus-i kalb ile ciddi ve yürekten tövbede bulunmak demektir.
Ayrıca tövbe-i nasûh başkalarına nasihat ediyor gibi güzel örnek olmak anlamlarını da taşımaktadır. Nitekim kul, günah ile kirlenirken, tövbe ile temizlenebilmektedir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de;
Ey İman edenler! Tövbe-i nasûh, ile Allah’a tövbe edin (dönün)”2 buyurmaktadır.
Her insan mutlaka hata yapabilir. Fakat hata yapanların en hayırlısı ise hemen tövbeye koşanlardır.3
Tövbe, şeytanın insan üzerindeki hakimiyetinin sona ermesini ve insanın hakiki hürriyetine kavuşmasını ifade eder. Günah, nefsin ve şeytanın insanı aldatması, tövbe ise, iradenin azgın nefse ve şeytana tokat vurmasıdır. Tövbe, insanda günahların meydana getirdiği yaraların iyileştirilmesi gayretinin göstergesi olup, sadece kanı durdurmaya yönelik geçici bir pansuman olmamalıdır. Bilakis tövbe, insanın içiyle beraber dışının da temizlenmesi ve onarılması demektir. O halde tövbe, hastalıktan ta­ma­men kur­tul­maya ve ya­ra­nın hiç izi kal­ma­yacak şekilde kö­kü­nü kurutmaya yö­ne­lik sürekli bir tedavi şeklidir.
Peygamberimizin (s.a.v) günde yetmiş veya yüz defa tövbe ve istiğfar etmesi4 ümmetine töv­be­deki hikmeti ve istiğfarın sürekliliğini göstermektedir.
Nefsi emmâre, insanın şerre karşı meyillerini ha­re­ke­te geçirerek, günahı cazip ve masum göstermeye çalışır. Fakat akıllı ve iradesi kuvvetli bir insan bu aldatma ve tuzaklara düşmez. Şerre karşı meyillerin kesilmesi ise ancak tövbe ve devamlı istiğfarla mümkündür.
Bazı günahlar vardır ki, kolumuza dökülen bir bardak kaynar suya benzer. Bazı günahlar kolumuzun kırılması, bazıları ayağımızın kopması, bazıları da kalbimize giden damarların tıkanmasına benzer. Böyle durumlarda yaranın küçüklüğüne bakılmadan hemen müdahale edildiği gibi, günahların arkasından da hemen samimi bir şekilde tövbe yapılmalıdır. Zira tövbe edilmeyen günahlar, tedavi edilmeyen hastalıklara benzemektedir. Nitekim tedavi edilmeyen hastalıklar kalıcı izler bırakır ve bir süre sonra insanın ruhunu sararak, kanser gibi amansız ve çaresiz hale gelebilir. Şu halde küçük de olsa günahlar hafife alınmamalıdır. Bir rivayette “Tövbe edilen hiçbir günahın büyük kalmadığı, ısrarla işlenen hiçbir günahın da küçük olmadığı”5 haber verilmektedir. Günahı imtihan olarak veren Cenab-ı Hak, tövbe imkanını da ihsan ederek, kullarına rahmetinin genişliğini göstermektedir. Peygamberimiz (s.a.v) de “Günahından tövbe eden, günahsız (günah işlememiş) gibidir”6 buyurarak, Cenab-ı Hakkın engin rahmetine işaret etmektedir.
Dipnotlar: 1) Ragıb el-İsfehani, el-Müfredât, s. 83. 2) Tahrim 66/8. 3) Bkz. Tirmizi, Kıyame, 49. 4) İbn Mace, Edeb, 57. 5) Aclunî, Keşfü’-Hafa, II, 508. 6) İbn Mace, Zühd, 31.

Hiç yorum yok:

HOŞGELDİNİZ....

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN...
SORSA BİLİRDİ, BİLSE SORARDI...