2 Kasım 2008 Pazar

PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİNDE ÇOCUK EĞİTİMİ III

III- İkî Yıla Kadar Çocuğu Emzirmek Ve Sütten Kesmek:

Erkek ile kadını evlilik bağıyla bağlayan ve onlan aile nizamı içinde biraraya getiren İslâm, iyi bir toplumun bina edilmesinde sağlam tuğlayı meydana getirmek için hem erkeğe, hem de kadına sorumluluk yüklemiş; karı-kocadan herbirine birtakım haklar ve görevler vermiştir. Kocanın görevi nafaka temin etmek, eşinin görevi de dünyaya gelen çocuğu emzirmektir. Yeni doğan çocuk, ruhen rahatlamak için anasının göğsüne ellerini sürer, şefkat ve merhamet dolu sıcacık kucakta yüce yaratıcının hazırladığı iki memesinden anasının sütünü emer. İşte, fakir veya zengin ana göğsünde süt üreten fabrikayı Allah bunun için; şu garip dünyada yeni doğan minik yavrunun gelişimini sağlamak için hazırlamıştır.
Araplarda, hatta onlardan önce bütün insanlık âleminde süt em­zirme âdeti mevcuttu. Kur'an, Musa'dan (a.s.) söz ederken şöyle demek­tedir: "Biz daha önceden (anasına iade edilinceye kadar) onun süt analarını emmesine izin vermedik."[89] Rasûlüllah da (s.a.v.) süt emerek büyümüş; Halime onu emzirmiş ve onun süt anası olmuştur. Allah Teala, süt emzirme için şer'i bazı hükümler koymuştur.
Bu hükümlerden birini şu ayet-i kerime açıklamaktadır: "Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyze­leriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren (süt) ana­larınız... size haram kılındı."[90]
Sun'î süt ve emzirme (mama) işi ancak bu asırda ortaya çıkmıştır. Ama çok geçmez bu asır, ana sütüne ve tabiî emzirmeye dönmek için ge­reken çağrıyı yapacaktır. Prensip olarak İslâm şeriatını kabul eden müslüman, tabîi emzirmeden mamaya geçmeye gerek duymaz. Tabîi emzirme, Allah'ın nîzam ve metodundan beslenir ve o yolu izler. Kur'an, anayı eşiyle olan geçimsizliğine rağmen hatta eşinden ayrıldıktan sonra en zor ve güç şartlarda bile yavrusunu göğsünden emzirmeye davet et­mektedir. Şu ayet-i kerime, çocuk hakkında ilahi adalet ve Rabbani ya­sayı göstermesi bakımından önem arzetmektedir:
"Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, analar çocuklarını iki tam yıl emzirirler."[91]
"Şüphesiz, boşanmış ananın memedeki çocuğuna karşı bir görevi vardır. Bu görevi ona Allah yüklemiştir ve anayı küçük yavrunun zarara uğramasına sebep olan ailevi huzursuzluk ve ihtilafların bozduğu fitrî ve beşerî duygularıyla başbaşa bırakmamıştır. Bu durumda Allah küçük yavruyu tekeffül etmiş ve emzirmeyi anasının boynuna yüklemiştir. Ana da çocuğun babasından nafakasını alacaktır. Gerçekten Allah insanlara kendilerinden daha yakın, daha şefkatli ve ana babalarından daha merhametlidir. Allah, doğan yavruyu iki tam yıl emzirme görevini anasına yüklemiştir. Çünkü Allah bu sürenin çocuk için ruhî ve sıhhî her bakımdan ideal olduğunu bilmektedir. O, "emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimse için" buyuruyor. Psikolojik ve tıbbi araştırmalar bugün, çocuğun ruhî sıkıntı ve sağlık problemi ol­maksızın sağlam bir şekilde büyüyebilmesi için iki yıllık bir emzirme süresinin zaruri olduğunu isbatlamış bulunmaktadır. Fakat Allah ta­rafından müslümanlara bahşedilen nimet, onları bu gerçeği sözkonusu ilmî araştırma ve tecrübeleri ile öğreninceye kadar bekleme zorunlu­luğundan kurtarmaktadır. Elbette yüce Allah, değerli bir hazine olan çocukluk dönemini uzun bir süre cehalet girdabında yani, bilgisizlik çarkının öğütücü dişlileri arasında bırakacak değildir. Allah kullarına karşı, özellikle de şefkat ve bakıma ihtiyacı olan şu zayıf ve küçük çocuklara çok merhametlidir."
İslâm, ana babasının boşanmasından sonra çocuğun emzirilmesini gözetmekle kalmamış, zina eden anasına tatbik edilecek olan had ce­zasını emzirme işi bitinceye kadar ertelemek suretiyle çocuğun hakkını korumuştur. İşte bu, güçlü ve sağlıklı olarak büyüyüp gelişmesi için çocuğa gösterilen itina ve merhamettir:
Zina eden Ğamid'li kadına Rasûlüllah (s.a.v.): "Dön, çocuğunu doğur!" buyurmuş kadın doğurduktan sonra çocuğu getirmiş ve şöyle demiştir: "Ey Allah'ın elçisi! Bu çocuğu doğurdum!" Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) kadına: "Git, sütten kesinceye kadar onu emzir!" buy­urmuştur. Kadın sütten kestikten sonra, elinde ekmek kırıntısı olan çocuğunu getirdi ve: "Ey Allah'ın elçisi! Çocuğu sütten kestim" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) da çocuğun bir müslümana verilmesini istedi ve "recm" cezası tatbik edilmek üzere kadın için bir çukur açılmasını em­retti..."[92]
Büyük doktor İbn Sînâ, şu sözüyle ana sütünün önemine dikkat çekmektedir: "Çocuğun mümkün olduğu kadar anasının sütünden emzi­rilmesi gerekir. Çünkü bizzat çocuğun, anasının memelerinden gıdasını almasının, kendisine zarar verebilecek (mikrobik vak'alann) ortadan kaldırılmasında çok büyük faydalan vardır."
Doktor Beledî ise şöyle demektedir: "Eğer sütünü bozan bir ra­hatsızlığı yoksa ana sütü, kendi çocuğu bir tarafa diğer çocuklar için de en yararlı süttür."[93] Doktor şunu da ilave ederek diyor ki: "Çocuk için ananın sağlıklı olması, hem kendisinin hem de çocuğunun sıhhatini korumada oldukça önemlidir." Burada şunu görmekteyiz: Doktor Beledî, ana memesinden süt emmenin faydasını bugünün doktor­larından önce isbatlamıştır. Çünkü bu, meme kanseri başta olmak üzere anayı birçok hastalıklardan korumaktadır.
Hz. Ömer, önceleri süt emen çocuk için anaya bir sorumluluk yüklememişti. Ama daha sonra doğumundan süt emzirme süresine ka­dar bunu mecbur tuttu. Ömer (r.a.) bir gece musallada dolaşırken bir çocuğun ağladığını gördü ve anasına "Onu emzir" dedi. Kadın: "Mü'minlerin emiri (Ömer) sütten kesilinceye kadar bir çocuk için anaya görev yüklememiştir. Ben çocuğu sütten kestim!" deyince, Hz. Ömer ona şunları söylemiştir: "Neredeyse çocuğun ölmesine ben sebep olacaktım! Onu emzir! Çünkü mü'minlerin emiri çocuk için anasına bir sorumluluk yükleyecektir." Artık ondan sonra Hz. Ömer, doğan çocuk için bakım ve süt emzirme işini anasına bir görev olarak yükledi.[94]
Ana memesinden süt emmenin birçok fayda ve özellikleri vardır.
Çocuk, ana karnında iken anasının gıdasıyla beslenmiştir. Doğduktan sonra da anasının sütüyle beslenmesini sürdürür. Şu halde çocuğa hayat kazandıran temel gıda, tabîi ana sütüdür. Bu sütün fayda ve özelliklerinden bir kısmını maddeler halinde sıralamak istiyoruz:
1- Çocuk, mikroplardan arıtılmış tertemiz süt emer.
2- Emilen süt ne soğuk ne de sıcaktır.
3- Her an bol miktarda bulunur.
4- Göğüste bekletmekle bozulmaz.
5- Bebeğin midesine uygun standartta yaratılmıştır.
6- Bebeğin beslenme ihtiyacını tam olarak yerine getirir.
7- Mikroplara karşı özel bağışıklık kazandırır.
8- Doğrudan ana memesinden emmek, ana ve çocuğun kilo al­masını önler.
9- Böyle bir emzirme; ana ile yavrusu arasındaki şefkat ve me­rhamet bağlarını güçlendirir.[95]
Emzirme işi, güzel niyet ve Allah'ın rızasını kazanmak düşüncesiyle yapıldığı takdirde, Allah'ın izniyle her zaman meyvesini verir. Bundan dolayı olacak ki, Amr b. Abdillah, oğlunu emziren karısına şöyle demiştir: "Çocuğunu emzirmen, hayvanın yavrusunu em­zirmesi gibi olmasın. Hayvan acıma hissiyle yavrusuna şefkat gösterir. Sen ise, Allah'ın sevabını isteyerek, senin emzirmenle Allah'a îman ve ibadet edebilecek bir insanın hayat bulmasını düşünerek yavrunu em­zir!"[96]
Süt emzirme esnasında emzikli kadının hamile kalması, mekruh sayılmış ve hoş görülmemiştir. Çünkü bu durumda sütün bozulması ve buna bağlı olarak da bebeğin tabîi emzirmeden mahrum olması sözkonusudur. Hz. Peygamber bu hususta dikkatli olunmasını iste­miştir, îbn Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah'm (s.a.v.) ke­rih gördüğü ve hoş karşılamadığı on şeyden biri de "çocuğun bozul­masıdır.[97] "Çocuğun bozulması", emzikli kadının gebe kalarak sütünün bozulması demektir ki, buna "GIYLE" adı verilmekte­dir.[98]

IV- Süt Çocuğunun İdrarının Hükmü Ve Onu Temizlemenin Yolu:

İmam Müslim, süt çocuğunun idrarını yıkama usulü hakkında şu hadisleri[99] rivayet etmiştir:
Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Rasûlüllah'a (s.a.v.) çocuklar getiri­lir, o da bereket duasında bulunur ve onların damaklarına çiğnediği hurmayı sürerdi. Bir defasında getirilen bir çocuk Peygamber'in (s.a.v.) üzerine idrarını yaptı. Rasûlüllah (s.a.v.) hemen su istedi. Suyu çocuğun idrarının üzerine döktü orayı yıkamadı."
Rivayetin başka bir varyantı da şöyledir: Rasûlüllah'a henüz meme emen bir çocuk getirildi. Çocuk da Peygamber'in (s.a.v.) kucağına idrarını yaptı. Bunun, üzerine Peygamber (s.a.v.) su istedi ve getirilen suyu idrarın üzerine döktü."
Ümmü Kays bint Mihsan, henüz yemek yemeyen oğlunu Rasûlüllah'a (s.a.v.) getirmişti. Kadın çocuğu Peygamber'in (s.a.v.) kucağına koyduktan sonra çocuk idrarını yaptı. Rasûlüllah (s.a.v.) da idrarın üzerine su serpmekten başka birşey yapmadı."
Bir rivayette "su istedi ve o suyu idrar üzerine serpti" şeklinde, başka bir rivayette de "su istedi ve o suyu elbisesi üzerine serpti, idrar olan yeri iyice yıkamadı" şeklindedir.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) bu uygulamaları karşısında imam Şafiî su serpmeyi, Hanefiler ve Malikiler de yıkamayı tercih etmişlerdir. Ama çocuğun idrarının pis oluşu ittifak konusudur; aralarında görüş birliği vardır.[100]

V- Emzikli Ananın Çocuğuyla Birlikte Mescide Gitmesinin Caiz Oluşu:

Arzu ettiği takdirde kocası tarafından da izin yerilen emzikli ananın, cemaatle namaz kılmak üzere çocuğuyla birlikte mescide gitme­si caizdir. Hatta Rasûlüllah (s.a.v.) küçük yavruya merhamet duygusu ve onun ağlamasını duyan anasının namazı tehlikeye düşer endişesiyle, böyle kadınların bulunduğu namazları hafif tutar ve biraz da acele kıldırırdı. Nitekim Atâ'dan gelen rivayete göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çocuğun ağlamasını duyduğumda, anası şaşırmasın diye ben namazı hafif tutarım."[101]
Yine rivayete göre Peygamber (s.a.v.) birgün sabah namazında Felak ve Nas surelerini okuyunca sahabe "Namazı kısa tuttun!" demişti. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bir çocuğun ağladığını duyunca, anasının şaşırmasından endişe ettim."
Hanefi fakih el-Kâsânî, bu rivayet üzerine şu açıklamayı yapar: "Bu rivayet gösteriyor ki, imamın, cemaatinin durumunu dikkate al­ması gerekir. Çünkü bu, cemaatin çoğalmasını sağlar. Bu da arzu edilen ve istenen bir şeydir."[102]
Konuyla ilgili şu üç rivayet de Enes b. Malik'den gelmektedir:
"Rasûlüllah (s.a.v.), anasıyla birlikte olan çocuğun ağlamasını işittiği zaman, kısa veya hafif sûre okurdu."[103]
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Namaza başlayınca ben uzatmak istiyorum. Fakat çocuğun ağlamasını duyunca da na­mazı hafif tutuyorum. Çünkü biliyorum ki, yavrusunun ağlamasından ötürü anası üzülür ve sıkıntıya düşer."[104] Rasûlüllah (s.a.v.) namazda iken bir çocuk sesi duyunca namazı hafif tuttu. O'nun çocuğa olan merhametinden dolayı böyle yaptığını biz anlamıştık. Çünkü Peygamber (s.a.v.) çocukla birlikte anasının da na­mazda olduğunu biliyordu."[105]

VI- Altını Tutamayan Çocuğun Mescide Götürülmesinin Mekruhluğu:

Tuvalet ihtiyacını kendisi gideremeyen ve bunu ana babasından birine söyleyemeyen çocuk mescide getirilmez. Rasûlüllah (s.a.v.) ana ve babaların bu merhaledeki çocuğu mescide götürmelerini yasaklamıştır:
"Mescitlerinizi (kirletebilecek) çocuklarınızdan uzak tutu­nuz."[106]

VII- Ananın Çocuğa Bakım Hakkı:

Küçük yaştaki çocukları eğitmek ve onlara bakmak, İslâm huku­kunda "hıdâna" olarak bilinir. Bu hususta kadınlar yapı olarak erkek­lerden daha muktedir ve daha beceriklidir. Çünkü onların sabır, şefkat ve merhamet duyguları daha fazladır. Bundan dolayı da bu konuda kadınlara öncelik hakkı verilmiştir. Buna göre ana, baba ve onu takip edenlere göre öncelik hakkına sahiptir.[107]
Amr b. Şuayb'ın dedesi (Abdullah b. Amr) dan rivayet edildiğine göre bir kadın 'Ya Rasûlallah! Şu benim oğluma karnım (aylarca) kap oldu. Göğsüm süt tulumu, kucağım da onun için barınak oldu. Onun ba­bası beni boşadı ve onu da benden almak istedi" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sen evlenmediğin sürece ona (bakmaya) daha layıksın."[108]

VIII- Babanın Velilik Hakkı:[109]

Çocukların eğitim ve gözetimi, mallarının idare ve tasarrufu, onla­ra rehberlik yapılması; bir meslek ve sanat kazandırılması, cezaların uygulanması ve yargı işleri İslâm hukukunda "velayet" olarak bilinmek­tedir. Şüphesiz bu hususta erkekler kadınlardan daha muktedir ve daha beceriklidir. Çünkü yapı gereği onların sahip oldukları sebat ve ta­hammül gücü buna daha müsaittir. Bundan dolayı da bu konuda erkek­lere öncelik hakkı tanınmıştır.[110]

[89] Kasas, 28/12.
[90] Nisa, 4/23.
[91] Bakara, 2/233.
[92] Ahmed b. Hanbel, V, 348.
[93] Ahmed b. Muhammed el-Beledî, Tedbîru'l-Hubâlâ ve'l-Atfâl ve's-Sıbyarr, s. 186.
[94] Abdurrezzak, Musannef, V. 311.
[95] Dr. Faruk Müsahil, Ihtimâmu't-lslâm bi Tağziyeti't-Tıfl, Mecelletû't-Ümme el-Katariyye, Sayı: 50/1405.
[96] Mâverdi, Nasihatü'l-Mülûk, s. 166.
[97] Ebu Dâvud, Hâtem, 3; Nesaî, Zinet, 17.
[98] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 76-79.
[99] Müslim, Taharet, 101-103.
[100] Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, fil, 250. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 79-80.
[101] Hadisi Abdurrezzak, Musannefinde rivayet etmiştir.
[102] Kâsânî, Bedâiu's-Sanaî1.
[103] İbn Huzeyme, Sahih; III, 50.
[104] Buharî, Ezan, 65; Ebu Dâvud, Salât, 123; İbn Mace, İkamet, 49; Ahmed b. Hanbel, III, 205; İbn Huzeyme, a.g.e., III. 50.
[105] Ahmed b. Hanbel, Müsned, fil, 188. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 80.
[106] İbn Mace, Mesacid, 5. Hadisi Abdurrezzak da rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 81.
[107] Bkz. A.g.e., s. 149-150.
[108] Ebu Dâvud, Talâk, 35. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 81.
[109] Konu hakkında Dr. Ahmed el-Haccî el-Kürdî'nin Ahkâmü’1-Mere fi'1-Fıkhı'l İslâmî adlı eserine, fıkıh ve ahval-i şahsiyye kitaplarına bakınız.
[110] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 81.

Hiç yorum yok:

HOŞGELDİNİZ....

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN...
SORSA BİLİRDİ, BİLSE SORARDI...