12 Aralık 2008 Cuma

Hz. PEYGAMBER (S.A.V) VE ŞİİR:

Konu: Hz. PEYGAMBER (S.A.V) VE ŞİİR: 12.05.2007
H.z Peygamberin şiir hakkındaki tavrı, şiirin yöneldiği gaye ve hedefe bağlı bir durumdur. Eğer şiir bir irfan ve hikmet vasıtası olarak kullanılıyor ve nefsanî arzulara değil de rûhanî iştiyaklara hitap ediyorsa bu açıdan teşvik edilmesi gereken bir sanattır. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem: “”Bazı şiirler ne güzel hikmettir” buyurmuştur.( Ubeyy radıyallahu anh. Buhârî.)
Yine bir başka hadisi şerifte şöyle geçmektedir: “Bir bedevi, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve yanında konuştu. Peygamberimiz "Şüphesiz, bazı konuşmalarda büyü gücü vardır, bazı şiirlerde de faydalı anlamlar mevcuttur (İbn Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud.)
Ancak şiir, edepten uzaklaştığı ve dinleyende kötü temayüller meydana getirdiği takdirde Kur’ân tarafından ayıplanan bir uğraş hâline gelivermekte. Nitekim Şuarâ Sûresi’nde bu tür şiirler yazan şairlerden bahisle şöyle buyrulmuştur: “(Hak’tan uzak) şairler(e gelince), onlara da ancak sapkınlar uyar. Görmez misin, onlar her vadide şaşkıncasına dolaşırlar ve yapmayacakları şeyleri söylerler? Ancak; Îman edip iyi işler yapan, Allâh’ı çok çok anan ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunan şairler başkadır...”(ŞuarâSûresi,224-227)
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu âyetin nüzulünden sonra şiirle meşgul olan sahabîlerine İslâm’ın şiir çerçevesini çizmiş ve bir hadis-i şerifte şiirin Allah yolunda nasıl bir vesile olacağı sadedinde şöyle buyurmuşlardır: “Muhakkak ki mü’min canıyla, kılıcıyla ve diliyle cihad eder. Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizlerin onlara söylediğiniz şiirler ve hicivler tıpkı oklar gibidir.” (Müsned, VI, 387)
Peki özel mânâda Peygamber Efendimiz’in şiirle alâkası nasıldı şiire özel merakı varmıydı? Peygamber Efendimiz’in şiirle olan alâkası noktasında ilk akla gelen isim, Hassân bin Sâbit -radıyallâhu anh-’tır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz onu şiir yoluyla müşrikleri hicvetmesi yani şiir söylemesi yolunda sürekli desteklemiştir. O şiir söylerken onu teşvik babında Peygamberimiz: “Kul yâ Hassân ve’r-Rûh meake: Söyle yâ Hassân; Cebrail seninle.” buyurmuştur.
Hattâ Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hassân bin Sâbit’e Ravza-i Mutahhara’da kürsü yaptırmıştır. Yani Peygamber’den sonra, Mescid-i Nebevî’de kürsü sahibi olan tek kişi, bir şairdir. Ashâb-ı kirâmın hayatında şiir mühim bir yer tutuyordu. Uhud’da düşmanla karşı karşıya gelindiğinde, Hendek kazılırken, Mekke’ye umretu’l-kaza için girilirken Hassân bin Sâbit, Ka’b bin Mâlik ve diğer Peygamber şairlerinin mü’minleri coşturan şiirler söylediğini biliyoruz. Mûte şehidlerinden Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh- da Peygamber Efendimizin şairlerinden idi.
Bu noktada ikinci hâdise olarak akla Kâ‘b bin Züheyr gelmektedir. Kâ‘b, hidayete ermeden önce yani müşrikken şiir yoluyla İslâm’a karşı mücadele ettiği için katline ferman verilmiş bir şairdir. Ancak sonradan hakikati görmüş ve kendisine hidayet nasip olmuştur. Hidayete erdikten sonra da şiirlerini nebevî muhabbete hasretmiştir. Hattâ Bânet Suâd Kasîdesi’ni Peygamber Efendimiz’in huzurunda okumuştur. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bu şiirden o kadar memnun kalmıştır ki, “ve’l-afvu inde Rasûlillâhi me’mûlu” (Allah Rasûlü’nün katında affedileceğimi umuyorum) ifadesinin geçtiği beyte gelince üzerinden kendi hırkasını çıkararak ona hediye etmiştir.
Hâsılı, şiir; gönle hitap ettiği ve hakikî aşkı terennüm ettiği takdirde, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in tasvip ve teşvikini almış mukaddes bir meşgaledir. Hattâ O’nun teşvîk ve takdiri, yaşadığı zamana has değildir. Bu hakikatin sonraki devirlerde de tecellîsini görmekteyiz. Bunun en bariz örneği İmam Bûsırî Hazretleri’nin Kasîde-i Bürde’sidir. Hikâyesi şöyledir: İmam Bûsırî Hazretleri ilk zaman devrin meliklerini, padişahlarını, devlet adamlarını medihle başlamış işe. Bir gün Şeyh Ebû’r-Recâ Hazretleri, önüne çıkmış:“Yâ Bûsırî, Hazret-i Muhammed Mustafâ’yı rüyanda gördün mü?” diye sormuş. O da:“Görmedim.” demiş. Ondan sonra geçmiş-gitmiş. Bundan, o zaman Şeyh Ebû’r-Recâ Hazretleri’nin ona bir nazar ettiği, şairin kalbine bir ok attığı ifadesi anlaşılır. Daha sonra İmâm Bûsırî Hazretleri bir hastalığa tutulmuş. Ama henüz aşk vadisinde değil... Tedaviler tesir etmiyor. Daha sonra Peygamber Efendimiz’i medhetme, O’nu anlatma niyetiyle Kasîde-i Bürde’ye başlamış. 161 beyit... Kasîdeyi bitirdiği gece Peygamber Efendimiz’i rüyasında görmüş. O’nun huzurunda kasîdeyi okumuş. Rivayetlerde anlatıldığına göre İmâm-ı Bûsırî, Kasîde-i Bürde’yi okurken, Peygamber Efendimiz, meltemde tatlı tatlı sallanan ağaç dalları gibi hafifçe sağa sola sallanıyor imiş. Bir beytin ikinci mısraı aklına gelmemiş. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ikinci mısrayı tamamlamış. Kasîdenin bitmesinden sonra da Efendimiz rüyada o felçli uzuvlarını mesh etmiş. O günün sabahında uyanmış, bir bakmış ki vücudunda hastalık nâmına hiçbir şey yok, bütün ağrılar, sızılar kesilmiş. O gün sabah namazına giderken Şeyh Ebû’r-Recâ Hazretleri yine karşısına çıkmış:“–Hazret-i Muhammed Mustafâ’yı methettiğin şiiri getir.” demiş ve şiirin ilk beytini okumuş.Bu hâdiseden sonra Kasîde-i Bürde’nin şifa niyetine okunduğu vâkîdir. Ben de birkaç sefer hasta olan, felçli olan dostlarıma Kasîde-i Bürde’yi okudum. Onların Allâh’ın izniyle şifa bulduğunu gördüm. Bu tesir Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya olan muhabbetin neticesidir.

Hiç yorum yok:

HOŞGELDİNİZ....

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN...
SORSA BİLİRDİ, BİLSE SORARDI...